Ben kim miyim?

Bu bloğun sahibesi Nisan'ı, Elisa'yı, güneşli günleri, yemek masasi sohbetlerini, baharatçı kokularını, gökkuşağını, peynirin her çeşidini, damla sakızlı Türk kahvesini, psikolojiyi, taze ekmeğin ucundan koparmayı, semt pazarlarında gezmeyi, hayal kurmayı, dost sohbetlerini, radyo dinlemeyi, morali bozuk olanların neşelerini yerine getirmeyi, hayattan, sevgiden, olumludan, insan davranışından konuşmayı, anlatmayı ve öğrenmeyi seviyor!
Anne, eş, psikolog, çalışan, arkadaş, koç vs. vs..

28 Kasım 2012 Çarşamba

Mükemmelim, kurumsalım, yetersizim!

Pekçok yeni mezun, çalışmak istediği yeri “uluslar arası ve kurumsal bir firma” şeklinde tanımlıyor. 

Süreçlerin net, tanımlı olduğu, kimin ne yaptığının belli olduğu firmalara kurumsal firmalar diyoruz.
Kurumsallığın amacı sürdürülebilir başarıdır. 
Bu nedenle firmalar süreçlerini tanımlar, ölçer, iyileştirir. 
Varolabilmek için insana değil, sisteme dayalı olmayı amaçlar. 
İnsanlar gelir gider, yönetimler gelir gider ama kurumsal firma mükemmel süreçleri ile başarısını devam ettirir.

30 Ekim 2012 Salı

Ruhumun tavan arası!


Ekimin sonuna geldik.
Sonbaharla düşen her yaprakla sanki kafamın içinde de bir sürü düşünce tek tek yere düşüyor. 
Toprağa doğru, dinlenmeye, çürümeye doğru ağır ağır kayboluyor zihnimden. 

Zihnim, tabanı ağır, üst tarafı uçuş uçuş büyük bir orman gibi. 

Bu yüzdendir ki zaman zaman kendimi hem çook ağır hissediyorum, bazen de çook hafiflemiş. 

Etrafıma bir koza örmek, kendimle hesaplaşmak, yeniden filiz vermek istiyorum.
Biraz araya, içe dönmeye, yeniden yeşermek için düşüncelerimin çürümesine ihtiyacım var.

Bütün kış öylece durup hayatın penceresinden olup biteni seyretmek istiyorum.

Ki baharla birlikte yeni, yepyeni umutlar, düşünceler yeşersin içimde. 
Sonra bir sabah uyanayım, ruhumun tavan arasına doğru çıkıp, eskimiş ne kadar eşya, ne kadar duygu varsa hepsini tek tek atayım. 

Rahatlayıp, şöyle arap sabunu ile tüm örümcek ağlarını temizleyeyim. 

Sonunda öyle ferah, öyle boş, öyle arınmış olsun ki, üstüne bir de keyif kahvesi içeyim ruhumun tavan arasında.

6 Eylül 2012 Perşembe

Yeniden bahar gelecek...


Bu sabah havanın puslu ve serin olduğunu görünce telaşe kapıldım, yaz ne çabuk geçiverdi .. 
Uzun yaz akşamlarının, tiril tiril giysilerin, kavun, karpuzun sonu geliyor diye hüzünlendim.. 
Ne de severim hepsini..

Sonra dur daha dedim, bunun sonbaharı var.. Gündüzleri sıcak, geceleri serin, yazdan çalma pastırma sıcakları var dedim. 
Kendimi teselli ettim.

24 Ağustos 2012 Cuma

Hayatı açık büfe mi, serpme mi alırdınız?



Göz alabildiğine uzanan servis masaları, onlarca peynir, zeytin çeşidi.

Parlak çelik servislerde içinde ne olduğu alt köşeye iliştirilmiş çeşit çeşit kahvaltılıklar. 

Her biri bir önceki gün de aynı şekilde aynı yerde servis edilen omletler, haşlanmış yumurtalar. 

Sıranın daha ortasına gelmeden dolmuş tabağınızla, hangisini alsam hangisini bıraksam ikilemi. 


Aynı böreğin ıspanaklısı, peynirlisi, patateslisi ama hep bunun tadında bir şey eksik hissi.

Çeşit çeşit kahveler, çaylar; istediğini istediğin kadar almakta özgürsün.

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Aradığınız beyaz yakalı şu anda kapsama alanı dışında…

Saatli, programlı çalışmaya alışmış her beyaz yakalı gibi ben de öğlen 12:45’e doğru biyolojik olarak acıkır, saat 15:30’da hararetli bir çay içme isteği içinde bulurum kendimi.

Aylardan Temmuz olunca, sıcaklar da basınca biyolojik saat yasal olarak vaat edilmiş olan 15 günü tepe tepe kullanmak için zorlamaya başlar. 

5 Haziran 2012 Salı

Ben kendimi gerçekleştiririm de..

Ben seni severim de; düzenim bozulur diye korkuyorum.
Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar,
Sinemaya gitmeye el ele tutuşmaya falan kalkarız.
İşin yoksa; saç tara, parfüm sık... 


Küsmesi, barışması, ayılması bayılması....
Ona baktın, bunu süzdün tafraları.
Hatta, eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması...
Bu kadar ceremeye ne gerek var?
Uzaktan sev beni yar.


Can Yücel
 ------------------------ 
Ben bu kurumsal hayatı bırakırım da düzenim bozulur diye korkuyorum.
Durduk yere başıma saçma sapan bir kariyer çıkar,
Kendimi gerçekleştirmeye, esnek çalışmaya falan kalkarım..
İşin yoksa geliş, eğlen, zorlan.
Risk alması, düşmesi, kalkması…
Para kazanacak mıyım, ya yapamazsam soruları.
Hatta eninde sonunda kaçınılmaz hata yapması.
Bu kadar ceremeye ne gerek var?
Teoride gerçekleştir kendini ..

 
Kurum Sal

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Ver coşkuyu….


Nasılsın? Neler yapıyorsun? sorularına şu sıralar verdiğim klasik cevaplar..
 
Ne olsun bildiğin yoğunluk işte..
Ne olsun koşuşturmaca..
Ne olsun iş güç bildiğin gibi..

Bıktım bu soruya benzer cevaplar vermekten.. O kadar sıkıldım ki onun yerine  “Ne olsun çılgınca dans eğlence” diye cevap veriyorum soranlara..

Henüz denemediğim başka alternatiflerim de var aslında..

“Ne olsun kardan adam yapıyorum”
“Ne olsun iguana yetiştiriyorum”
“Ne olsun ipe un serdim kurumasını bekliyorum” vs. vs.

17 Nisan 2012 Salı

Kendini anlama yolunda…


Koçluk eğitiminde bir modül daha bitti. 4 gün nasıl geçti anlamadım. Çok yorgunum, bir o kadar da kafam karışık. Öğrendiğim her şeyin süzülmesini, hazmetmeyi istiyorum.

Bu modülün konusu değerlerdi. Öncelikle kendi değerlerimi yeniden keşfettim. Bazı şeylerin neden benim için daha önemli, bazılarının ise hiç de önemli olmadığını anladım. 

Neyi, kimi, ne zaman sorularının ne kadar da alt düzeyde olduğunu fark ettim.

Yaptığım şeyin benim için "anlamı, önemi ne?" sorusuna verdiğim cevapların ne denli değerli olduğunu anladım. 

Sonra sprial dinamikleri öğrendim. O da ne demeyin aslında ismi afilli de olsa anlattığı şey çok basit dünyanın tarihine baktığımızda insanoğlunun geçirdiği evreleri anlatıyor.…

Bu evrelerin her birinin nasıl da her birimizin içinde olduğunu gördüm, deneyimledim. 

3 Nisan 2012 Salı

Bana cenazeni anlat, sana kim olduğunu söyleyeyim!


Bugün faranjitim nedeni ile işe gitmeyip, bütün gün evde televizyon seyrettim.

Pek çok kanal Ekrem Bora'nın cenaze töreninden canlı yayın yapıyordu.

Buraya kadar olağan dışı bir şey yok. Bu kadar tanınan, sevilen her kişi gibi onun da kalabalık bir cenazesi vardı, kameralar oradaydı.

Ancak farklı olan yapılan konuşmaların içeriği, yaşanan duyguların samimiyetiydi. 

20 Mart 2012 Salı

Bugün farklı ne yaşasaydın 1 yıl sonra hatırlardın?

Bu soruyu önce arkadaşlarıma sordum. 

Gelen cevaplardan birkaçı şöyle oldu.. “işi kırsaydım hatırlardım”, “genel müdürün yanağından bir fıstık alsaydım hatırlardım”, “uzun zamandır görmediğim birisini görsem hatırlardım”… 

Sonra kendim yanıtladım “ani ve plansız bir tatile gitsem hatırlardım”, “hiç tanımadığım ilginç insanlarla tanışsam hatırlardım”.

Cevaplarımızda ortak nokta deneyimlemediğimiz şeyleri deneyimleseydik, daha önce keşfetmediğimiz şeyleri keşfetseydik ya da bilmediğimiz, tanımadığımız şeylerle tanışsaydık o zaman hatırlanası bir günümüz daha olurdu. 

Yeni, farklı, sürpriz şeyler yaşamak, deneyimlemek ve gelişmek hepimizin hoşuna gidiyor. 

İş, güç, sorumluluklar, beklentiler derken tüm bunları yaşayacak, deneyimleyecek pek fırsatımız olamıyor ne yazık ki. 

Aşağıdaki şiir bu anlamda beni çok etkiliyor. Eğer hayatı yeniden yaşama imkanımız olsaydı, neler neler yapabileceğimize dair …

Eğer hayatımı yeni baştan yaşayabilseydim o yaşamda daha çok hata yapardım.
O kadar mükemmel olmaya çalışmazdım. Daha çok dinlenirdim.
Bu yaşamda, onca ciddiyetin arasında yapamadığım kadar eğlenirdim.
O kadar temiz kalmazdım. Daha fazla riskler göze alır, daha çok gezer, daha çok günbatımı seyrederdim,
daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Gitmediğim daha çok yere giderdim.
Daha çok dondurma, daha az bezelye yerdim.
Daha çok gerçek sorunlarım, daha az sanal sorunlarım olurdu.
Ben yaşamın her dakikasını gerçekçi ve kitabına uygun yaşayan insanlardan biriydim.
elbette mutluluk anlarım da oldu ama, geriye dönüp, baştan başlayabilseydim çok daha fazla iyi anlarım olurdu.
Çünkü, eğer bilmiyorsanız, yaşam bundan ibarettir, anlar, yalnızca anlar...
"Şimdi"yi sakın kaçırma.
Ben, yanında, termometre, bir şişe su ve paraşüt olmaksızın asla bir yere gidemeyen insanlardan biriydim.
Eğer hayatımı yeniden yaşayabilseydim, çok daha hafif gezerdim.
eğer hayatımı yeniden yaşayabilseydim, baharın başlamasıyla birlikte ayakkabısız yürümeye başlar, sonbahar bitimine değin çıplak ayakla devam ederdim.
Bilinmeyen daha çok yola sapar,
güneşin doğuşunu daha çok seyreder,
daha çok çocukla oynardım. Yalnızca bu yaşamda bir şansım daha olsaydı.
Gel gör ki, işte 85 yaşındayım ve biliyorum ki,
artık ölmekteyim....

jorge luis borges

6 Mart 2012 Salı

Dost Muhabbeti!


Şu aralar en çok dost muhabbetini özlüyorum.

Hani eskiden yapılanları. Bir iki çok samimi arkadaş bir araya gelirsin. Laf lafı açar. Yanında bir bardak tavşan kanı çay, şarap ya da rakı. 

Konuşulan her şeyin bir anlamı vardır. Bazen de her şey anlamsız. 
Kah efkarlanırsın, kah neşelenirsin. Dostunun derdiyle dertlenirsin. 

Ufak meseleler bile önemlidir. Yanlış yapmıştır biri ya da verememiştir bir finali. Bunlar dahi önemli mesele. 

Öyle eğlenir, öyle derin sohbetler edersin ki yıllar sonra bile hatırlarsın.. O günkü halini, dostlarını, güldüğün hüzünlendiğin şeyleri..

Mekanlar gelir gözünün önüne. Leman Kafe, London Pub. vs. 
Ne kadar zaman geçmiş dersin? Vay be oldu mu o kadar?

Dostlar önemlidir insanın hayatında. Büyümek için, dertleşmek için, paylaşmak için onlar olmalı sofrada.

Onun derdiyle dertlenip, onun heyecanıyla heyecanlanırsın. 

24 Şubat 2012 Cuma

Evlenilecek adam!


Seçimlerimiz hayatımızı şekillendiriyor. Verdiğimiz kararlar hayatımızın yönünü değiştiriyor. 

Doğru eş ve iş seçimi hayatımızı, yaşamdan aldığımız doyumu direkt  etkiliyor.
 
Bir insan kaynakları çalışanı olarak iş seçimi ile ilgili sayfalarca yazabilirim ama ben diğer önemli seçimden bahsedeceğim. Eş seçiminden..

Evlenilecek adam nasıl mı olmalı?  Size anlatayım.. 

13 Şubat 2012 Pazartesi

Mutluluk satın alınabilir mi?

 Hiç birşeyin eskilerde olduğu gibi tadı tuzu yok. Çeşitler artıyor ama kalite giderek azalıyor.  

Kazaklar, tişörtler bir sezonluk, birkaç yıkamada su koyuveriyor. Eskiden torun torba büyüten beyaz eşyalar birkaç yıl içinde hurdaya çıkıyor. 
Teknolojik hız, cep telefonlarımızı, bilgisayarlarımızı 1-2 yıl içinde dinozora çeviriyor. 
Özene bezene aldığımız mobilyaların 3-5 yıl içinde ya modası geçiyor ya da dökülmeye başlıyor. 
 
Tüm bu ihtiyaçlar için daha fazla para harcamamız, daha fazla tüketmemiz gerekiyor. Ancak bu şekilde kapitalist dünyamızın çarkları dönebiliyor. 

Bir yandan tüm gün çalışıp üreten bizler, diğer yandan da yoğun bir şekilde tüketiyoruz. Tükettiğimiz şeylerin ne kadarına gerçekten ihtiyacımız var orası da şüpheli.

Kredi kartlarına taksitler, hediye puanlar bizi daha da cezbediyor ve sürekli tüketmeye devam ediyoruz. Çoğunlukla gelecek aylardan borçlansak da, olsun ihtiyaçlarımız karşılanıyor. 
Peki tüm bu tüketim çılgınlığı bizi mutlu ediyor mu? Tükettikçe mutluluğumuz artıyor mu?

12 Şubat 2012 Pazar

Sürpriz yumurta eskisi kadar sürpriz mi?


Geçen hafta ilk yazı isteğimi aldım. O da ne demeyin, hani şarkıcılara peçeteyle istek gönderirler ya bana da bir yazı isteği geldi, benim de daha önce gözüme çarpan bir şey olduğu için seve seve yazmak istedim. 
Konu gayet mühim, sürpriz yumurtalar.. 

Sürpriz yumurtaları sevmeyen yoktur sanırım. 
Ne de olsa reklamlardaki gibi hem çikolata, hem oyuncak hem de sürpriz daha ne olsun.. 

Bir yumurtadan daha fazla ne beklentisi olabilir ki insanın...

1 Şubat 2012 Çarşamba

Hayattan alabileceğimiz 5 ders!

İş hayatında belli çalışmalar, projeler sonrasında oturup neler iyiydi, neler daha iyi olabilirdi şeklinde konuşur, öğrendiğimiz şeyleri bir sonraki projelere taşımaya çalışırız.  
Böylece daha az hata yapıp, daha başarılı projelere imza atarız.

Hayatımız söz konusu oldugunda bunu ne kadar yapıyoruz soru işaretli. 
İşin içine duygular, egolar girince ben burada hatalıydım, şunu şöyle yapmalıydım sorgulamasını yapmak zor. 
Kendi hayatımız için bunu yapamasak da başka hayatlardan öğrenebileceğimiz çok şey var. Hayat tecrübesi denilen şey çok önemli. 

Belli bir yaşın üstündeki kişilerle konuşmaktan çok keyif alıyorum, çok şey öğreniyor insan. “Pişman olduğunuz şeyler var mı?,  Neyi farklı yapardınız?” sorularını soruyorum hep. Onların hayat derslerini dinlemek bana sihirli bir kitap okuyormuşcasına coşku veriyor.  

Anneanneme sordum en son, hep başkaları için çalıştığından, hiç kendi hayatını yaşamadığından yakındı. “Canının kıymetini bil, kendini hiç üzme” diye de sıkı sıkı tembihledi.  

Benzer bir amaçla Avusturalya’lı bir hemşire ölümü bekleyen pek çok hastaya pişmanlıklarını sormuş, işte yaşamın son anlarından çıkarılan 5 ders..



27 Ocak 2012 Cuma

Kimi, ne için, nasıl değerlendirirsin?


En zor şeylerden birisi insanı değerlendirmek, ölçmek bence.. 

Bu kişi iyi mi, kötümü, yeterli mi, yetersiz mi sorusuna doğru cevap vermek çok zor. Göreceli en nihayetinde. 
 İnsanoğlunu cetvele koyup ölçemezsin, kantara koyup tartamazsın. 

Günlük hayatımızda yargılarımızla, önceden getirdiğimiz kalıplarımızla, yaşadıklarımızla bir şekilde bu kararları veriyoruz. 
Bu kişi şöyle, şu böyle deyip çıkabiliyoruz, çünkü bizce öyle gerçekten. 
Bunu demek ne kadar kolay, "bence öyle!"..

15 Ocak 2012 Pazar

Hizmette sınır yok!

Şu anda bir kuafördeyim. Kuaförlere gitmeyi oldum olası sevmem, zorunda olmasan adımımı atmam ama malum çalışan bayanların bakımlı olması gerekiyor. 
İki arada bir derede gidersin, beklersin, beklerken canın sıkılır vs. vs.
Ama artık tüm bunlara son, müşteriyi memnun etmek i çin firmaların neler düşünüp hayata geçirdiklerinin canlı bir örneğini yaşıyorum. 

Tüm bu sıkıntılarıma çözüm bulabilmiş bir kuafördeyim.

11 Ocak 2012 Çarşamba

İşinizden nasıl ayrılırsınız?


Klasik yöntem; internetten istifa mektubunun nasıl yazılacağını öğrenirsin, kendin için bir tane hazırlarsın ve sonra da yöneticine teslim edersin. Eğer şanslıysan anlayışlı bir yöneticin vardır, durumu olgunlukla karşılar ve ayrılacağın güne kadar destek olmaya devam eder. Durumu zorlaştıran bir yöneticiyle karşı karşıyaysan, son gününe kadar biraz dişinizi sıkman gerekir.

Modern yöntem; öncelikle bir bando ayarlarsın. Tüm bandoyu iş yerine, yöneticinin ofisine getirirsin. Yöneticin gelir, seni ve bandoyu görünce şaşkınlıktan dili tutulur. Eline istifa mektubunu verip, kutlama havasındaki hareketli bir marş eşliğinde, işine, yöneticine fiyakalı bir elveda dersin.
Üstüne üstlük bütün bu olanları videoya çekip internette yayınlarsın:))
YouTube´dan dünyaya yayılan bu video sayesinde CNN dahil pek çok yerde haber olursun.  
Bu istifa ile 3 milyona yakın tık ve 4.000 den fazla yorum alarak bir internet sitesi kurarsın. 
İnternet şöhreti olarak yeni tekliflere de açılabilirsin.


10 Ocak 2012 Salı

Nefes nefese kalmak..


2012 yılını kendi adıma nefes senesi ilan ediyorum.. ve daha rahat, daha farkında nefesler almayı diliyorum. 

Gün içinde kendimi nefesimi tutmuşken yakalıyorum bazen, çoğu zaman da nefes nefese.. 

Doğru dürüst hiç hareket etmezken, masanın başından ayrılmazken nasıl oluyor da bu kadar nefes nefese kalıyorum.
Oysa insan nefes aldığını fark edince yaşadığını da fark ediyor. Anı fark ediyor. Unutmamak lazım hiç, derinden ve sağlıklı nefes alabilmeyi. 

Biz unutsak da vücudumuz nefes almaya devam ediyor belki ama yine de hatırlamak lazım..