Ben kim miyim?

Bu bloğun sahibesi Nisan'ı, Elisa'yı, güneşli günleri, yemek masasi sohbetlerini, baharatçı kokularını, gökkuşağını, peynirin her çeşidini, damla sakızlı Türk kahvesini, psikolojiyi, taze ekmeğin ucundan koparmayı, semt pazarlarında gezmeyi, hayal kurmayı, dost sohbetlerini, radyo dinlemeyi, morali bozuk olanların neşelerini yerine getirmeyi, hayattan, sevgiden, olumludan, insan davranışından konuşmayı, anlatmayı ve öğrenmeyi seviyor!
Anne, eş, psikolog, çalışan, arkadaş, koç vs. vs..

1 Şubat 2012 Çarşamba

Hayattan alabileceğimiz 5 ders!

İş hayatında belli çalışmalar, projeler sonrasında oturup neler iyiydi, neler daha iyi olabilirdi şeklinde konuşur, öğrendiğimiz şeyleri bir sonraki projelere taşımaya çalışırız.  
Böylece daha az hata yapıp, daha başarılı projelere imza atarız.

Hayatımız söz konusu oldugunda bunu ne kadar yapıyoruz soru işaretli. 
İşin içine duygular, egolar girince ben burada hatalıydım, şunu şöyle yapmalıydım sorgulamasını yapmak zor. 
Kendi hayatımız için bunu yapamasak da başka hayatlardan öğrenebileceğimiz çok şey var. Hayat tecrübesi denilen şey çok önemli. 

Belli bir yaşın üstündeki kişilerle konuşmaktan çok keyif alıyorum, çok şey öğreniyor insan. “Pişman olduğunuz şeyler var mı?,  Neyi farklı yapardınız?” sorularını soruyorum hep. Onların hayat derslerini dinlemek bana sihirli bir kitap okuyormuşcasına coşku veriyor.  

Anneanneme sordum en son, hep başkaları için çalıştığından, hiç kendi hayatını yaşamadığından yakındı. “Canının kıymetini bil, kendini hiç üzme” diye de sıkı sıkı tembihledi.  

Benzer bir amaçla Avusturalya’lı bir hemşire ölümü bekleyen pek çok hastaya pişmanlıklarını sormuş, işte yaşamın son anlarından çıkarılan 5 ders..



1. "Keşke başkalarının benden beklediği hayatı sürmek yerine düşlerimi gerçekleştirme cesaretim olsaydı."
   En büyük pişmanlıklar gerçekleştirilemeyen hayallerde oluyor sanırım. Deneme riskine bile girilmeyen hayaller yaşarken acıttığı gibi, ölüm döşeğinde de içimizi acıtıyor.
2. "Keşke bu kadar çok çalışmasaydım."   
    Hayatta en önemli şey denge, sadece işe odaklanmak, deli gibi çalışmak ve aileyi, dostları ihmal etmek pişmanlık doğuruyor. Benim karşılaştığım koçluk seanslarında da pek çok kişi çocuklarına yeteri kadar zaman ayıramadıklarından, onların çocukluklarını kaçırdıklarından şikayetçi.
3. "Keşke duygularımı dile getirmeye cesaretim olsaydı."   
   Bizim toplumumuz duygularını ifade edebilen bir toplum değil. Ağlama, konuşma, kızma şeklinde telkinlerle büyütülmüş çocuklar olarak kendimizi özgürce ifade etmeyi öğrenemiyoruz. Duygularımızı örtülü şekilde ifade ediyoruz ya da hiç edemeyip içimizde bir yerlerde patlatıyoruz. Özünde pek çok hastalık da ifade edilemeyen duygulardan kaynaklanıyor.
4."Keşke arkadaşlarımla ilişkimi sürdürseydim."  
   Mutlulukla ilgili çalışmalarda, en mutlu insanların güçlü sosyal çevreleri olduğu görülüyor. Etrafında yakın dostları olan, içten paylaşımlar yapabilen kişiler daha mutlu bir hayat sürüyor. Yakın arkadaşlarımız yoksa, sevildiğimizi, desteklendiğimizi hissetmiyorsak hayatın tadı tuzu kaçıyor. Ölüm döşeğinde bu yalnızlık daha da koyuyordur insana.
5."Keşke kendime daha çok mutlu olmak için izin verseydim."  
    Kendimizi öncelikler listemizin kaçıncı sırasına koyuyoruz? Benim sıralamamda uzun bir süre ilk 3'de bile değildi. Sonradan fark ederek kendimi ilk 3’e sokmayı başardım ama hala birinci sırada olduğumu söyleyemem. Beni ne mutlu ediyor, ben tam olarak ne istiyorum sorularını kendime sorduğumda yirmili yaşlarımı geçmiştim. 
    Zararın neresinden dönersem faydadır misali iyileştirmeye çalışıyorum ama daha çok yolum var...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder