Ben kim miyim?

Bu bloğun sahibesi Nisan'ı, Elisa'yı, güneşli günleri, yemek masasi sohbetlerini, baharatçı kokularını, gökkuşağını, peynirin her çeşidini, damla sakızlı Türk kahvesini, psikolojiyi, taze ekmeğin ucundan koparmayı, semt pazarlarında gezmeyi, hayal kurmayı, dost sohbetlerini, radyo dinlemeyi, morali bozuk olanların neşelerini yerine getirmeyi, hayattan, sevgiden, olumludan, insan davranışından konuşmayı, anlatmayı ve öğrenmeyi seviyor!
Anne, eş, psikolog, çalışan, arkadaş, koç vs. vs..

30 Kasım 2011 Çarşamba

Çalışan Annelere Müjde!


Çalışan annelere müjde, çocuklarımızın gelişimini olumsuz etkilemediğimiz bilimsel olarak kanıtlandı! 

Tüm çalışan anneler sıklıkla acaba oturup evde çocuğuma mı baksam diye düşünür. Bütün gün işteyiz, en kıymetlilerimize, başkalarına ayırdığımızdan çok daha az zaman ayırıyoruz ne de olsa. 
Biz hayıflanmayalım da kim hayıflansın. 

Çalışan annelerin çocukları da kendileri gibi sabah erkenden yola düşüyor, annelerinin işe yetişme telaşlarına onlar da bir şekilde ortak oluyor. 
Akşam koştur koştur eve gelen anneler, evle mi, çocukla mı, yemekle mi ilgilensinler bilemiyorlar. 

Bu günlük koşuşturmacalar içinde hayat gelip geçiyor. Çocuklar da bir şekilde büyüyor. 

Ancak tüm çalışan annelerin içinde çocuklarına yeteri kadar zaman ayıramadıkları, onları iyi yetiştiremedikleri duygusu bir türlü kaybolmuyor. 

28 Kasım 2011 Pazartesi

Bir ben var bende benden içeri..


İç seslerinize dikkat eder misiniz? Size ne derler? Ne zaman konuşurlar? Nasıl tepki verirler? 

Aslında her birimiz üç farklı kişiden oluşuruz. İç dünyamızdaki bu üç farklı kişiyi anlayarak kendimizi, farklı zamanlarda neden farklı davrandığımızı daha iyi anlayabiliriz. 

Bunlar içimizdeki Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk durumlarıdır.
İçimizdeki Ebeveyn, anne babamızın düşünce ve inanışlarından içselleştirdiklerimizdir. Bizi ya eleştirir ya da destekler. Duyduğumuz “Bunlar işe yaramaz, her şeyi mahvettin, niye bunu söyledin, ” gibi iç konuşmalarımız çoğunlukla kritik ebeveynden gelmektedir. 

26 Kasım 2011 Cumartesi

Yıl 2012 yolun sonu mu?


Aralık ayına geldik bile, yıl sonu yaklaşıyor. 2011 yılı ülkemiz ve dünya için oldukça yorucu ve kaotik bir yıldı. 
Nereye baksak şiddet, terör, felaketler, kavgalar eksik olmadı, Amerikan fimlerini aratmayacak cinayetler, bu bizde olmaz diyeceğimiz travmalar televizyonlarda gözümüzün önüne serildi. 

Depremler oldu, kadınlar şiddete uğradı, çocuklar ağladı, insanlar mutsuz, keyifsizdi.. Açlıktan, susuzluktan ölen binlerce kişiyi seyrettik öylece. Yanı başımızda hala iç savaşlar devam ediyor. 

Dünyamız, denizlerimiz kirleniyor. Sağlık sorunları artıyor, kimyasallar, kanserojenler her yerde.. vs. vs. işin özü her şey sanki daha da kötüye gidiyor. 

Bu hepimizin bildiği, üstüne konuştuğu şeyler zaten. Güvensizlik, yalnızlık, şiddet, kirlilik dünyanın hemen hemen her yerinde.

21 Kasım 2011 Pazartesi

Yeteri kadar İyi Anne Olmak!


Biz kadınlar çok küçük yaşlardan itibaren nasıl bir anne olacağımızı merak ederiz. 

Aslında bundan da önce anne olup olamayacağımız konusunda endişelerimiz vardır. 

Anne olamama korkusu hemen tüm kadınların yaşadığı bir korkudur. 
Zamanı gelip de anne adayı olduğunda anne olamama korkusu yerini iyi bir anne olup olamayacağına dair endişelere bırakır...

13 Kasım 2011 Pazar

Müthiş ikililerin hazin sonu..


Hatırladığınız müthiş ikililer kimler diye sorsam? Benim verecek cevaplarım şunlar olurdu..Kuru fasulye pilav, patates köfte, kıymalı makarna, sucuklu yumurta, tereyağ bal, tahin pekmez…

12 Kasım 2011 Cumartesi

Koala gibi hissetmek..


Koalalara imrenirim hep.. Sakinliklerine, hayatın sırrını keşfetmiş gibi durmalarına, gözlerindeki bilgelikle karışık şaşkın ifade beni hayrete düşürür..
Sadece okaliptüs yaprağı yiyip, bütün gün ağaç tepesinde öylece durmalarında vardır bir hikmet...Koalaların metabolizması yavaştır ve günün büyük bölümünde uyurlar.

11 Kasım 2011 Cuma

Keyfinizi yerine getirmek için 5 öneri!

Keyfiniz mi yok, yoksa canınız mı sıkılıyor? Can sıkıntınızı geçirecek, keyfinizi yerine getirecek bir şeyler mi arıyorsunuz? İşte size birkaç tavsiye..


1. Karışık dolabınızı, çekmecenizi düzeltin, fazlalıkları atın!
Ne zamandır açıp, sonra da sinirlenerek kapattığınız, düzeltmeye bir türlü vakit bulmadığınız bir dolap ya da çekmecenin başına geçin. Önce tüm eşyaları bir yığın halinde bir örtünün üzerine koyun. En önemli işinizin bu olduğunu düşünerek, tüm odağınızı bu işe vererek, işe yarayanları bir kenara ayırın ve fazlalıkları atın. Ayırdıklarınızı düzenli bir şekilde tekrar yerleştirin. Fazlalıkları bir çöp poşetine koyup çöp kutusuna atın (tercihen evden dışarı çıkıp).

9 Kasım 2011 Çarşamba

İçinden Deniz Geçmeyen Şehir..


Bir şehrin içinde deniz varsa, o şehrin insanları kolay kolay başka yerde yaşayamıyorlar. İstanbullular ve İzmirliler mesela.. başka şehirlerde yaşamakta zorlanırlar, gönülleri hep kendi şehirlerindedir.. Deniz kokusunu, balık ekmeği, şöyle bir sahile inmeyi özlerler..eninde sonunda da özledikleri şehre geri dönerler..
Ben kurak bir yerde, Ankara’da büyüdüm.. Anlamam bu nedenle deniz kokusu hasreti çekenlerin derdini.. Benim şehrim kuraktır, bozkırdır. Pazarlarında türlü türlü otlar, sebzeler yoktur. Börülceyi, enginarı ancak ararsan lüks marketlerde bulursun..
İnsan yaşadığı şehirle şekilleniyor. Düşünceleri, tavırları, hayata bakışı şehrin coğrafyasıyla örtüşüyor sanki. Ankara’da çalışma hayatı akşam 5’de biter.. çoğunluk memur ya da öğrenci olunca sosyal hayat da erkenden başlar..

3 Kasım 2011 Perşembe

Radyomdan gelen nağmeler…

Küçüklüğümden beri iyi bir radyo dinleyicisiyim. Daha ilkokula bile gitmezken Polis Radyosu'nda önce kayıp eşya haberlerini sonra istek programını dinler, çıkan şarkıları mırıldanmaya çalışırdım. Okul döneminde TRT Radyo'da çocuklar için yayınlanan programları hiç kaçırmazdım. Küçük bir kız çocuğu Erzincan Tercan'daki hayatını, Türkçe dersinde öğrendiklerini anlatırdı. Türkçe ve edebiyat derslerini o zamanlardan severim.  Büyüdüğümde hiç dinlemediğimi düşündüğüm pek çok şarkının sözlerini söyleyebilirken buldum kendimi ve bu benim kendimle ilgili en çok şaştığım şeydir. Anladım ki çocukken dinlediğim pek çok şarkı aklıma kazınmış. Sonra lise, üniversite yıllarımda özel radyolar yayınlarına başladı. 

1 Kasım 2011 Salı

Müşfik Söğüt ve Bencil Kavak

Görünüşlerin bir anlamı olduğunu düşünürüm hep. İnsanların, eşyaların, bitkilerin görünüşlerinin, renklerinin karakterlerini, fonksiyonlarını yansıtan bir anlamı olduğuna inanırım.

Mesela geniş alınlı kişilerin hafızaları daha kuvvetli gibi gelir. Sanki alınlarının geniş olmasıyla beyinlerinin geniş olması arasında bir ilişki varmış gibi. 


Kulakları büyük olanların daha meraklı, her şeyi duymak isteyen insanlar olduğunu, ağzı küçük olanların az konuşan, kelimelerinde tasarruflu kişiler olduğunu da sık sık gözlemlerim. 
 
Aynı şekilde ağaçlara bakınca da görünüşleriyle karakterleri arasındaki bağlantılar bulurum.…