Ben kim miyim?

Bu bloğun sahibesi Nisan'ı, Elisa'yı, güneşli günleri, yemek masasi sohbetlerini, baharatçı kokularını, gökkuşağını, peynirin her çeşidini, damla sakızlı Türk kahvesini, psikolojiyi, taze ekmeğin ucundan koparmayı, semt pazarlarında gezmeyi, hayal kurmayı, dost sohbetlerini, radyo dinlemeyi, morali bozuk olanların neşelerini yerine getirmeyi, hayattan, sevgiden, olumludan, insan davranışından konuşmayı, anlatmayı ve öğrenmeyi seviyor!
Anne, eş, psikolog, çalışan, arkadaş, koç vs. vs..

3 Kasım 2011 Perşembe

Radyomdan gelen nağmeler…

Küçüklüğümden beri iyi bir radyo dinleyicisiyim. Daha ilkokula bile gitmezken Polis Radyosu'nda önce kayıp eşya haberlerini sonra istek programını dinler, çıkan şarkıları mırıldanmaya çalışırdım. Okul döneminde TRT Radyo'da çocuklar için yayınlanan programları hiç kaçırmazdım. Küçük bir kız çocuğu Erzincan Tercan'daki hayatını, Türkçe dersinde öğrendiklerini anlatırdı. Türkçe ve edebiyat derslerini o zamanlardan severim.  Büyüdüğümde hiç dinlemediğimi düşündüğüm pek çok şarkının sözlerini söyleyebilirken buldum kendimi ve bu benim kendimle ilgili en çok şaştığım şeydir. Anladım ki çocukken dinlediğim pek çok şarkı aklıma kazınmış. Sonra lise, üniversite yıllarımda özel radyolar yayınlarına başladı. 

Önce Ankara'da yayın hayatına başlayan, sonra ülke genelinde yayına devam eden Capital Radio geceleri duyduğum son ses ve gözümü ilk açtığımda kulağıma çalınan ilk melodi oldu yıllarca.. Radyonun yayın yaptığı ortamı o kadar merak ederdim ki bir gün Capital Radio'nun ofisini ziyarete gitmiştim. Kocaman bir ofis, dev elektronik aletler hayal ederken, bir apartman dairesinin küçük odasından yayın yapılıyormuş meğer.
Hatta bir ara üniversitenin radyosuna program yapmak için başvurada bile bulunmuştum. Mülakat sırasında bana neden radyocu olmak istiyorsun diye sormuşlardı hiç unutmuyorum, ben de 'insanların odalarına gelen ses olmak istiyorum' demiştim.  Cevabım pek ikna edici olmamış ki kabul edilmedim. Radyo, çalışma hayatına girene kadar hep benimleydi..Kurumsal ortamlarda, açık ofislerde müzik pek kabul edilmiyor ne yazık ki.  Yıllar ilerledikçe radyoyu önce akşamlara, sonra hafta sonlarına, en son da tatillere erteler oldum.
Sonra bir gün hayatımda büyük bir eksiklik fark ettim, müzik benden uzaklaştıkça içimde kocaman bir boşluk olduğunu anladım. Bu garip bir his, müzikle profesyonel olarak uğraşmam, bir müzik aleti çalamam (her ne kadar daha önce girişimlerim olduysa da yeteri kadar disiplinli olmadığım için bir türlü çalamadım) ama müzik beni tamamlayan bir şey. Müzikle kendime dönüyorum,  nefes alıyorum, duygularımı fark ediyorum, başka yerlere gidiyorum. Bunu anladığım an ilk iş radyolu bir cep telefonu aldım kendime. Ne zaman sıkılsam, iş temposundan bunalsam, uzaklara gitmek istesem hemen kulaklığımı takıyorum, bir MFÖ şarkısı denk gelirse ne ala..
Denk gelmezse yaşasın MP3 ler, oradan açıyorum bir tane. Bu aralar en çok da bunu seviyorum.. 
gezginci ruhumuz bir gün dinerse
korkmadan döneriz
gururluyuz
eksilirse ağlayanlar çevremizden
ya gerçeği söyleriz
ya da nasıl istersen

ne güzel şeysin sen
hep yaşın 19
gel yanıma sar beni
bugün var yarın yokuz

1 yorum:

  1. sözlerini yazmışsın ya, okuyunca "bugün var yarın yokuz" en sevdiğim dizeymiş, onu farkettim...sağolasın...

    YanıtlaSil