Koalalara imrenirim hep.. Sakinliklerine, hayatın sırrını
keşfetmiş gibi durmalarına, gözlerindeki bilgelikle karışık şaşkın ifade beni
hayrete düşürür..
Sadece okaliptüs yaprağı yiyip, bütün gün ağaç tepesinde öylece
durmalarında vardır bir hikmet...Koalaların metabolizması yavaştır ve günün
büyük bölümünde uyurlar.
Neredeyse 20 saat uyuyup, günün kalan kısmında da okaliptüs yapraklarını yerler.
Neredeyse 20 saat uyuyup, günün kalan kısmında da okaliptüs yapraklarını yerler.
Bütün hayatını koala gibi geçirmek sıkıcı olabilir belki ama
bazen koala gibi olmak istiyor insan.
Kendimi koala gibi hissederken buluyorum zaman zaman..tatil
dönüşleri, yaptığım işler anlamını yitirdiğinde..
Önce hareketlerim yavaşlıyor, sanki ağır çekim hareket
ediyorum..Öyle ki kollarımın, ellerimin her hareketini fark eder hale
geliyorum. Sonra kulaklarım dikiliyor.. her sese karşı duyarlı hale
geliyor..ağaca tırmanmış bakar gibi etrafımdakilere, olaylara öylece bakıyorum.
Olaylara ilgisiz, şelalenin arkasına geçmiş gibi..
Canım okaliptüs yaprağı istemese de.. basit şeyler yemek
istiyorum.. öyle abur cubur, atıştırmalık değil..peynir ekmek gibi..sulu bir
elma gibi..
Koala gibi olmak benim için “hayatı biraz basitleştirmek,
yavaşlatmak” anlamına geliyor.
Doğada böyle davranmak kolay.. ofiste böyle hissedip
çaktırmamak ustalık ister..
bende kendimi garfield'la özdeşleştiririm hep, pazartesi sendromları, istediği kadar uyuyup , istediği kadar yemesi, kimseyi iplememesi(ben bunu yapamıyorum :)ama koala da fena değilmiş
YanıtlaSil