Saatli,
programlı çalışmaya alışmış her beyaz yakalı gibi ben de öğlen 12:45’e doğru
biyolojik olarak acıkır, saat 15:30’da hararetli bir çay içme isteği içinde
bulurum kendimi.
Aylardan
Temmuz olunca, sıcaklar da basınca biyolojik saat yasal olarak vaat edilmiş olan
15 günü tepe tepe kullanmak için zorlamaya başlar.
Bilgisayardan, telefona her türlü elektronik
aletten uzaklaşma, mailden, SAP’ye tüm şifrelerini unutma hayalleri aklını
başından alır.
Hal böyle
olunca da odaklanmakta zorlanır, kendini sürekli kumların üzerinde uyurken
hayal etmeye başlarsın.
Tıpkı mevsimi
gelince pek çok hayvanın kış uykusuna yatması gibi kurumsal insanın bünyesi de
tatile, denize, kuma ayarlı davranmaya başlar.
Nasıl boz
ayılar kışa doğru yavaşlayıp, yağlanıp, uyku moduna girerlerse, yaz mevsimde de
beyaz yakalılar erken kalkıp ofise gelmekte zorlanır, yavaş hareket eder,
hafiflemek isterler.
Tam burada yaşasın siesta demek istiyorum. Tatil 1-2 hafta ama malum yaz 3 ay sürüyor.
Güney İtalya’da bir dönem yaşamış şanslı birisi olarak
en çok şaşırdığım şey büyük küçük herkesin öğlen 12:00 akşam
16:00 arası pencerelerini kapatıp, uyuyup dinlenmeleriydi.
Uzun bir süre öğlen uyuduklarını
fark etmemiş, havanın sıcaklığından kapı, pencere kapalı içerde oturduklarını
düşünmüştüm.
Ne de olsa bizim memlekette öğle uykusu 5 yaş altı için
geçerlidir.
Öğlen vakti sokaklarda in
cin top oynar, her yer kapalı.
Saat dört gibi pencereler açılır,
tencere kaşık sesleri duyulur, makarna kokuları yayılır.
Oh ne güzel, öğlen uyu
dinlen kalk, üstüne de mis gibi makarnaları ye..
Sabaha kadar da denize nazır
kafelerde, restoranlarda ye, iç muhabbet et. Yaşam boyu tatil.
Aslında süper
bir uygulama olduğunu düşünüyorum, insan ırkının biyolojik saati kışın çalışmaya,
yazın dinlenmeye ayarlı.
Yaratıcı uygulamalarla fark yaratmak, çalışan
motivasyonunu artırmak isteyen firmalara buradan çağrı yapmak istiyorum.
Haydi
siestaya….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder