Ben kim miyim?

Bu bloğun sahibesi Nisan'ı, Elisa'yı, güneşli günleri, yemek masasi sohbetlerini, baharatçı kokularını, gökkuşağını, peynirin her çeşidini, damla sakızlı Türk kahvesini, psikolojiyi, taze ekmeğin ucundan koparmayı, semt pazarlarında gezmeyi, hayal kurmayı, dost sohbetlerini, radyo dinlemeyi, morali bozuk olanların neşelerini yerine getirmeyi, hayattan, sevgiden, olumludan, insan davranışından konuşmayı, anlatmayı ve öğrenmeyi seviyor!
Anne, eş, psikolog, çalışan, arkadaş, koç vs. vs..

17 Nisan 2012 Salı

Kendini anlama yolunda…


Koçluk eğitiminde bir modül daha bitti. 4 gün nasıl geçti anlamadım. Çok yorgunum, bir o kadar da kafam karışık. Öğrendiğim her şeyin süzülmesini, hazmetmeyi istiyorum.

Bu modülün konusu değerlerdi. Öncelikle kendi değerlerimi yeniden keşfettim. Bazı şeylerin neden benim için daha önemli, bazılarının ise hiç de önemli olmadığını anladım. 

Neyi, kimi, ne zaman sorularının ne kadar da alt düzeyde olduğunu fark ettim.

Yaptığım şeyin benim için "anlamı, önemi ne?" sorusuna verdiğim cevapların ne denli değerli olduğunu anladım. 

Sonra sprial dinamikleri öğrendim. O da ne demeyin aslında ismi afilli de olsa anlattığı şey çok basit dünyanın tarihine baktığımızda insanoğlunun geçirdiği evreleri anlatıyor.…

Bu evrelerin her birinin nasıl da her birimizin içinde olduğunu gördüm, deneyimledim. 

İlk dönem varoluşçu dönem. Bej renkle ifade ediliyor. Hayatta kalmanın temel güdü olduğu, insanoğlunun aciz bir şekilde çevresinden, hayvanlardan, dışsal etkenlerden korktuğu, karnını doyurup, güvenli bir yer bulmaktan başka bir dürtüsünün olmadığı dönemler. Geçim mücadelesi, deprem gibi afetler sonrasında yaşanılan reaksiyonlar bu dönemin yansımaları.

İkincisi Kabile dönemi.  Mor renkle ifade ediliyor. Bir önceki dönemde yalnız başına güçlü olamayan insanlar bir araya gelip küçük kabileler oluşturuyorlar. Güvenli şekilde yaşayabilmek tek dürtü. Bu kabilelerin kuralları var, lideri var, ritüelleri var. Her bir kabile üyesine düşen bir rol var. Kurallar çerçevesinde hareket edip, kabilenin liderine itaat ettiğin sürece sorun yok.  Aile törenleri, yeminler bu dönemin yansımaları olarak günümüze gelmiş.

Üçüncüsü “Güç” dönemi. Kırmızı ile ifade ediliyor. Bir önceki dönemde sıkıcı kabile hayatında kendini bulamayan, genişlemek ve büyümek isteyenler diğer kabilelere saldırmaya, başka yerlere gitmeye başlıyorlar. Hayatta kalabilmek için güçlü olmak zorundasın. Güçlünün zayıfı ezdiği, herkesin bir şekilde gücü elinde tutmaya çalıştığı bir dönem. Derebeylikler, kovboylar, mafya, çete sistemleri bu dönemin yansımaları.

Dördüncüsü “Kuralcı” dönem. Mavi ile ifade ediliyor. Bir önceki dönemde birbirlerine saldıran, gücün tek odak olduğu toplumlardan daha kuralcı toplumlara geçiş sözkonusu. Her şey belirli, iyi kötü net, kurallar sınırlar belli. Nerede ne yapılabileceği kesin ve değişmez. Hindistanda’ki Kast sistemi gibi. Önemli olan toplumun kurallarının çalışması, birey olarak bir varoluş söz konusu değil.

Beşinci dönem “Başarı ve Materyalizm” dönemi. Turuncu ile ifade ediliyor.Bir önceki dönemde varolamayan birey kendini ortaya koyuyor, çalışıyor, üretiyor, para kazanıyor, tüketiyor. Başarı, hırs, statü ön planda, ne kadar üretirse o kadar tüketebiliyor. Günümüz dünyasındaki ekonomi sistemi, liberal görüş, kariyerizm bu dönemin yansımaları. Bu sistem yalnızlık doğuruyor. 

Altıncı dönem “ Eşitlikçi-Toplumsal” dönem. Yeşil ile ifade ediliyor. Bir önceki dönemde yalnızlığını sorgulayan ve anlam arayan insanoğlu değerlerini sorgulamaya başlıyor. Eşitlik, uyum, dünya, çevre , adalet gibi kavramlar ön plana çıkıyor. İnsan hakları hareketleri, sivil toplum örgütlerine, sosyal sorumluluğa giderek artan ilgi ve alaka bu eğilimin göstergesi.


Yedinci dönem “Sistemik/Esnek” dönem. Sarı ile ifade ediliyor.  Dünya hızla değişirken,  kirlenirken ve bir anlamda yok olurken  bireyler yetkinlik, yetenek ve esnekliklerini geliştirmelidir. Ancak bu şekilde hayatta kalıp, varolabilir.. Kaynaklar azaldığı için işlevsellik ve esneklik önemlidir. Farklılıklara karşı kabul ve anlayış gelişmiştir. Esneklik, dinamiklik, farklılıklara saygı ve hoşgörü, yenilikliğe açıklık, değişim ve gelişim önemli hale geliyor. Y kuşağının pek çok özelliği bu dönemi işaret ediyor.

Sekizinci dönem “Bütünsel” dönem olarak nitelendiriliyor. Turkuaz ile ifade ediliyor. Bireysel olarak ne kadar gelişse de kafası karışan insanoğlunun bir sonraki dönemde spiritüellik ihtiyacı ve evrensel değerleri ön plana çıkıyor. Daha sezgisel ve içgüdüsel davranan, bilinçli olarak yeni yaşam düzeni arayan, farklı dünyalar ile köprü kurabilen, enerji alanlarını fark eden bireyler, toplumlar olma yoluna gidiyor. Kişisel gelişime, sevgiye, hoşgörüye, ruhani arayışa olan eğilimin artması, global düşünce sistemleri bu dönemin yansımaları olarak nitelendiriliyor.

Dokuzuncu bir dönem daha olacağı tanımlanıyor ancak henüz bu dönemin ismi, rengi belli değil.

Devletler, kurumlar ya da bireyler özelinde farklı seviyelerde, dönemlerde olanlar var. Bir çeşit evrim gibi bireyler, devletler, kurumlar bu süreçlerden öyle ya da böyle geçiyor.

Ben kendi içime baktığımda kendimde altıncı ve yedinci dönemden izler görüyorum. 

Hepimiz farklı durumlarda, farklı ortam ve zamanlarda farklı şekillerde davranıyoruz..

Genler nasıl biyolojik devamlılığı sağlıyor ise kültürel devamlılığı da sağlayan değerler var. 
Herbirimizin içinde kollektif bilincimizden taşınan türlü türlü renklerler var. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder