Ne zaman başladık beklentilerimize, isteklerimize bu kadar
odaklanmaya bilmiyorum? Anneannelerimiz, dedelerimiz de bu kadar hassas
mıydı beklentiler, hedefler konusunda yoksa malum global dünya düzeni mi
bizim kafamızı bu kadar karıştıran?
Nerde kaldı Şair’in ‘Basit yaşayacaksın. Mesela su içecek kadar basit‘ mısrası.
Şöyle kana kana sadece susuzluğunu düşünerek mi su içiyoruz yoksa sağlıklı
yaşam için günde en az 2 litre su içmek için mi?
‘Tek düğmesi olacak elindeki cihazın’ sözü ne kadar tanıdık. Evinizde
kaç kumanda var mesela? Bizim evin sadece salonunda 4 tane var.
Televizyonu açmak için önce birini, sonra bir diğerini, diğer kanallara
bakmak için bir üçüncüyü kullanıyorum. Biri kaybolsa televizyonu açmak
mümkün değil. Sadece ekrana bir görüntü getirmek için fazla karmaşık
değil mi?
Bir sürü para verip aldığın son moda cep telefonunda, fotoğraf makinesindeki özelliklerinin kaçını kullanıyorsun?
‘Kabak çekirdeği verecek sana rakamların veremediği mutluluğu’ tanıdık geliyor mu?
‘Kabak çekirdeği verecek sana rakamların veremediği mutluluğu’ tanıdık geliyor mu?
En son ne zaman sadece bir avuç kabak çekirdeğini şöyle sakin, rahat
rahat balkonunda bir arkadaşınla çitledin. Yoksa kuruyemişin sana
hatırlattığı “günde bir avuç fındık yemek lazım kalp sağlığı için, ceviz
Omega 3 açısından çok zenginmiş mutlaka tüket, önceki geceden suda
bekletip içersen kolestrolü de düşürüyormuş mu artık kuruyemiş denince
aklına gelen…
‘El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak en değerli kağıdın;
hep yanında taşıdığın, atmaya kıyamadığın.’
Benim posta kutuma sadece faturalar geliyor, ya sizin? En son el yazısıyla yazılmış
bir mektubu ne zaman gördünüz? İlkokul ödevini yazarken mi?
Hayatımız kolaylaşırken, otomatikleşirken, çeşitler artarken,
bilgiye daha kolay ulaşırken, her şey bir o kadar karmaşıklaşıyor sanki. Beklentiler artıyor. Kendimizden, hayatımızdan,
işimizden, eşimizden, çocuğumuzdan; herkesten beklentimiz
artıyor.
Bize hep beklentinin artmasının yaşam kalitesini artırmak adına
olumlu bir şey olduğu öğretildi. Hep daha fazlasını iste, beklentilerini
yüksek tut.
Ama artık beklentinin artması ile mutluluk arasında ters bir orantı
olduğunu düşünüyorum. Beklentiler ne kadar Kaf dağının arkasındaysa
hayatı o kadar karmaşık algılıyor, o kadar da mutsuz oluyor insan.
Beklentilerle hayaller arasında ince bir çizgi var sanki. Beklentiler
gerçekleşmediğinde insanı üzüyor ama hayaller gerçekleşmese de hayal
olarak bizi mutlu etmeye devam ediyor.
Belki durup, nefes alıp, biraz düşünmek lazım.. basit yaşamayı ne kadar da imkansızlaştırdığımızı ..
Sanki yaşam bir gün sona ermeyecekmiş gibi….
Basit yaşayacaksın.
Mesela susayınca su içecek kadar basit.
Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.
Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;
tek bir düğme, tek bir cümle gibi;
sevince lafı dolandırmadan söylediğin
“seni seviyorum” gibi.
Basit bir öpücük yetecek sana;
basit sıcak bir öpücük
ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin.
O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,
o öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.
Kabak çekirdeği verecek sana
rakamların veremediği mutluluğu.
El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak
en değerli kağıdın;
hep yanında taşıdığın,
atmaya kıyamadığın.
İki harekette giyiniverecek,
iki harekette soyunuvereceksin.
Kısacık olacak uyanman
ve yola çıkman arasında geçen süre;
kısacık olacak
sıcacık kollara dolanman
ve yolculuklara çıkman arasında geçen süre.
Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;
bakışların bile anlatabilecek kendini.
Beklentilerin de basit olacak.
Kaf Dağı’nın önünde bekleyecek mutluluklar.
Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;
ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana
en ucuz aşk romanını.
Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.
Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.
Bir kaşarlı tost olacak aradığın
nasıl oturacağını bilemediğin sofrada;
parmakların olacak en kıymetli çatalın.
Yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri.
İskender’in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.
Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana
kontrplak bir gitarda, doğru basılmış bir
“fa diyez”in mutluluğunu.
Makyajın ilk “a” sına kadar bilmen yetecek.
Temizlik kokacak en pahalı parfümün
“Bilmiyorum” diyebileceksin bilmediğinde
ve çok normal olacak onu da bilmeyişin.
Tek dereden su getirmen yetecek,
bir “istemiyorum” diyebilmeye.
Ne durduğu farketmeyecek abanın altında.
Saatin, sadece saati gösterecek;
Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın.
Küçük bir not defteri olacak bilgini en hızlı sayan.
Basit yaşayacaksın, basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi
basit...
Gün doğmadan,
YanıtlaSilDeniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin;
Gideceksin ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna,
Sevineceksin.
Ağları silkeledikce
Deniz gelecek eline pul pul;
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin,
Şenlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar,donanmalar mı?
Heeeey!
Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekliyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere...
yazınız ve çok sevdiğim Orhan Veli'nin şiirinin; her ne kadar anlatımları farklı olsa da benzer bir özlem ve duygu barındırdığını düşündüm. O nedenle yazınızı okuduğumda bu çok sevdiğim şiirin hatırıma geldiği vakitler bana hissettirdikleri canlanıverdi içimde.. ne güzel bir anlatım. alâ!
Sevgili Merve,
YanıtlaSilNe güzel bir şiirmiş. Daha önce okumamıştım. Paylaştığın için teşekkürler.