Ben kim miyim?

Bu bloğun sahibesi Nisan'ı, Elisa'yı, güneşli günleri, yemek masasi sohbetlerini, baharatçı kokularını, gökkuşağını, peynirin her çeşidini, damla sakızlı Türk kahvesini, psikolojiyi, taze ekmeğin ucundan koparmayı, semt pazarlarında gezmeyi, hayal kurmayı, dost sohbetlerini, radyo dinlemeyi, morali bozuk olanların neşelerini yerine getirmeyi, hayattan, sevgiden, olumludan, insan davranışından konuşmayı, anlatmayı ve öğrenmeyi seviyor!
Anne, eş, psikolog, çalışan, arkadaş, koç vs. vs..

15 Aralık 2011 Perşembe

Girişimcilik ve Sindirella!


Çocuklukta bilinçli ya da bilinç dışı verdiğimiz kararlar yetişkinlikteki kaderimizi belirliyor. 
Küçücük bir çocukken yazdığımız yaşam senaryomuz geleceğimizi şekillendiriyor. 

İzlediğimiz bir film, okuduğumuz bir masal ya da etrafımızdaki bir rol model bu senaryonun başrol oyuncusu olabiliyor.

Yaşam senaryomuzu anlamak kolay iş değil, çünkü çok karmaşık ve çoğunlukla detaylarını bilinçli aklımızla dile getiremiyoruz. 
Genelde yaşam senaryosunu anlamak için çocuklukta sevdiğiniz, aklınıza hemen gelen masallar irdeleniyor.

Benim hikayem Sindirella’ydı. Bunu aldığım süpervizyon seansında fark ettim ve evet ben aynen böyle yapıyorum dedim. Nasıl mı? Anlatayım..
Sindirella masalının kapağını hatırlıyorum öncelikle. Güzel ve iyi kalpli kız Sindirella eğilmiş yerleri siliyor, kötü kalpli üvey kardeşleri de arkasından kıkır kıkır gülüyorlar.  
Üvey anne ve kardeşleriyle beraber bir şatoda yaşıyor. 
Şato aslında miras olarak onun hakkı çünkü kendi babasının şatosu.  
Sindirella üvey anne ve kızkardeşlerinin tüm kötülüklerine rağmen şatoda yerleri silmeye devam ediyor. Halbuki ne siliyorsun yerleri, bildir hadlerini bu kötü kadınlara. Yok.. o hala yerleri silmeye devam ediyor. 
Hadi bildiremedin o zaman ayrıl evden, güzel kızsın git bul birisini kendi yuvanı kur. Yok o da olmuyor. 

Sindirelle habire bekliyor. Yüzünce safça bir gülümsemeyle hayalindeki prensin gelmesini bekliyor. 

Kendi hayallerini gerçekleştirmek için adım atmak yerine, bir başkasının bunları gerçekleştirmesini bekliyor. Sözün özü Sindirella kızımız bütün bu meziyetlerine rağmen kendi hayatının sorumluluğunu almıyor, alamıyor. 

Mevcut durumunu değiştirmek yerine yaşadığı tüm zorluklara rağmen mevcudu koruyor. 

Sonra bir peri geliyor, elbisesini arabasını değiştiriyor ve o da partiye gidip prensi görüyor. 

Hadi tamam buraya kadar bekledin.. Ama prens oğlumuz seni beğenmiş, peşinden koşmuş. Tüm krallığı elinde ayakkabı ile gezerken Sindirella kızımız ne yapıyor? Bekliyor.. evet yine bekliyor. 

Allahtan prens gelip ayakkabıyı giydiriyor da sonunda mutlu son oluyor. Ya daha önce başka bir kızın ayağına olsaydı o ayakkabılar. Ne olacaktı? 

Benim yaşam senaryomda Sindirella’dan etkilenen kısım “ Yeterince iyi ve sabırlı olursan, iyi şeyler seni bulur..”. 
 İyi olmak, sabırlı olmak kötü bir şey değil tabi ki. 
 Ama ya girişimci ruhum ne yapıyor, girişmek yerine “bekliyor”. 

Yapmak istediklerini, hedeflerini, hayallerini gerçekleştirmek için elinde sopası olan bir perinin gelmesini bekliyor..
İşte bu yüzden en çok girişimci insanlara hayranlık duyuyorum, kendi koşullarını, çevrelerini tüm zorluklara rağmen girişimci ruhlarıyla farklılaştıran, deneyen, risk alan insanların hikayeleri beni heyecanlandırıyor. 
İşte çok genç yaşta böyle bir hikaye yazan başarılı bir girişimcinin öyküsü…




2 yorum:

  1. Hayal kur, inan, yaşa... (S.Altug)

    YanıtlaSil
  2. hayal kuruyorum, eskisine oranla daha fazla. inanıyorum, daha güçlü bir cesaretle ama yaşama kısmı hala yapım aşamasında:))

    YanıtlaSil