Ben kim miyim?

Bu bloğun sahibesi Nisan'ı, Elisa'yı, güneşli günleri, yemek masasi sohbetlerini, baharatçı kokularını, gökkuşağını, peynirin her çeşidini, damla sakızlı Türk kahvesini, psikolojiyi, taze ekmeğin ucundan koparmayı, semt pazarlarında gezmeyi, hayal kurmayı, dost sohbetlerini, radyo dinlemeyi, morali bozuk olanların neşelerini yerine getirmeyi, hayattan, sevgiden, olumludan, insan davranışından konuşmayı, anlatmayı ve öğrenmeyi seviyor!
Anne, eş, psikolog, çalışan, arkadaş, koç vs. vs..

17 Ekim 2011 Pazartesi

İnsan kendini bir plazaya neden ait hissetmez?

Plazalar, yeni dönemin, modern kentlerin çalışma alanları. 

Üniversite mezunu gençlerin hayallerini süsleyen, büyük holdinglerin, şirketlerin AVM ‘lere yakın heybetli ofisleri.. 
Kariyer yapmak isteyen, basamakları değil belki ama asansörün katlarını 3’er 5’er tırmanmak isteyen neslin yeri.
Malum üst katlara çıkıldıkça yönetim kuruluna yakınlaşıyorsun. 


Bu heybetli ofislere girmek her babayiğidin harcı değil. Kapısından adım attığınız anda güvenlik görevlisinin bir dizi sorusunu cevaplamak zorundasınız. 
Nereye gelmiştiniz? Kiminle görüşecektiniz? Daha önce gelmiş miydiniz? vs. vs.
Sorulara ikna edici cevap vermeden turnikelerden geçmeyi hayal bile etmeyin.  

Sonra kimliğini kapıda bırakacaksın. Adının soyadının ne olduğu, nerde doğduğun ya da nasıl biri olduğun önemli değil. 

İçeriye bir adım atmak, turnikeden geçmek istiyorsan öncelikle kimliğini bir kenara bırakıp, üzerinde “misafir” yazan şeritli kimlik kartlarından birini alacaksın. 

Böylelikle asansörün bilmem kaçıncı katına geldiğinde birbirine benzeyen ofislerin kapısından içeri girebilirsin.

Ziyaretçiysen durum böyle, palazalarda çalışanlar için durum nasıl merak ediyorum. Çalışanları kurumlara bağlamanın öneminden sözedilir hep. Yeni nesil çalışanlar, işyerlerine yeteri kadar bağlı olmadıkları için eleştirilir. 

Hergün turnikeden gelip geçerken, kalabalığın içinde binlerce çalışandan sadece biri gibi hissederken insan plazalara nasıl bağlanır?
Ayağın toprağa basmaz, soluduğun hava merkezi sistemde dolaşan son kullanma tarihi geçmiş olanı ise, kendini bilgisayar ya da masadan nasıl farklı hissedersin? 
Hayalimizdeki ev tek katlı, bahçeli oluyor çoğunlukla..Peki işyerlerimiz nasıl olmalı? İstediğimiz zaman pencereyi açıp temiz hava çekebildiğimiz, camdan denizi, insanları, ağaçları, çiçekleri görebildiğimiz iş yerleri bize ne hissettirir? 

Yaşadığımız deneyimlerle, yüklediğimiz anlamlarla kişilere, kurumlara bağlanırız. Bağlanmak için duygusal nedenler gerekir.  

Belki bu yüzden tek katlı, bahçeli fabrikalarda, üretimin yapıldığını gözüyle gören, ne işe yaradığını elleriyle tutabilen çalışanlar firmalarına çok daha fazla bağlanıyorlar. 

Bu yüzden bacası tüten fabrikaları, yağmurda yürüyüş imkânını, büyüdüğünü gördüğün fidanları, adını bildiğin, selamlaştığın insanları bırakmak zor ama bir plazadan diğerine geçmek asansörün katları arasında inip çıkmak kadar kolay. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder