Ben kim miyim?

Bu bloğun sahibesi Nisan'ı, Elisa'yı, güneşli günleri, yemek masasi sohbetlerini, baharatçı kokularını, gökkuşağını, peynirin her çeşidini, damla sakızlı Türk kahvesini, psikolojiyi, taze ekmeğin ucundan koparmayı, semt pazarlarında gezmeyi, hayal kurmayı, dost sohbetlerini, radyo dinlemeyi, morali bozuk olanların neşelerini yerine getirmeyi, hayattan, sevgiden, olumludan, insan davranışından konuşmayı, anlatmayı ve öğrenmeyi seviyor!
Anne, eş, psikolog, çalışan, arkadaş, koç vs. vs..

27 Eylül 2011 Salı

Nereye gidiyor bu insan kaynakları?

Nereye gidiyor bu İnsan Kaynakları?
İnternette “Nereye gidiyor bu..” kelimelerini girip tıkladığınızda karşınıza “Nereye gidiyor bu gençlik? Nereye gidiyor bu memleket? Nereye gidiyor bu Fenerbahçe? Nereye gidiyor bu ekonomi? gibi cevaplar gelebiliyor.
“Nereye gidiyor bu muhasebe” ya da “nereye gidiyor bu satınalma” şeklinde sorgulamalara pek sık rastlamazken, “İnsan Kaynakları nereye gidiyor” sorusunun fazlaca sorgulandığını görebilirsiniz. 
Nereye gittiğini, varlığının organizasyon içinde neye hizmet ettiğini, aslında nasıl olması ve neyi hedeflemesi gerektiğini bu kadar sık sorgulayan başka bir meslek dalı var mı bilmiyorum.
Aslında ne yaptığı çok net olan (personel seçimi, eğitim, çalışan motivasyonu, özlük işleri vb.) İnsan Kaynakları bölümlerinin bunları nasıl yaptığı ve organizasyonlardaki rolleri çok net anlaşılamamaktadır.
İşin ilginç yanı İnsan Kaynakları sorumluları da nereye gittikleri ve organizasyondaki varlık nedenleri hakkında seminerler, kongreler düzenlenmekte ve kendi aralarında bu konuları tartışmaktadırlar.

80’li, 90’lı yıllarda biri işe alınacaksa, eğitime gitmesi gerekiyorsa, atanması ya da görev değişikliği söz konusu ise tüm bu kararları yöneticiler tek başına verir ve hızla devreye alırdı. 
Ne olduysa 2000’li yıllarda yönetimler ve yöneticiler bu kararları alırken başka bir birimin desteğine ihtiyaç duymaya başladılar.
“Bölümüme bir personel almalıyım, dur bakayım bir IK departmanından destek isteyelim..” . “Çalışanımı hangi eğitime göndersem, dur bakalım bir personel bölümüne soralım”. “Kimi yönetici yapsam, IK bana yardımcı olsun” vb. vb.
Hatta günümüzde bir şirketin ne kadar kurumsal olduğu IK bölümünün ne kadar büyük ve süreçlerde ne kadar etkin olduğu ile ölçülür oldu.
Bir süre sonra gördük ki, şirketlerde yönetimin yönetim fonksiyonları zayıflarken, IK’nın şirket içindeki önemi ve organizasyon şemalarındaki yeri (personelcilikten insan kaynakları direktörlüğüne) yükselmeye başladı. 
İşin ilginç yanı, güzel gelişin bu hikayede ne çalışanlar, ne yönetim ne de IK bölümleri tam manasıyla memnun oldular.
Belki eskiden belli kararlarda sadece yönetim eleştirilirken, şimdi hem IK hem de yönetim eleştirilmeye başlandı.
Aslında bu durum yöneticilerin biraz da işine geldi, taşın altına ellini koyan başka bir birim, kapalı kapılar ardında eleştirileri yönlendirecekleri başka bir güç odağı oluştu.
Ve bu hengamede, IK departmanları aslında kimseyi memnun edemediklerini ve arada kaldıklarının fark ederken, organizasyonlardaki yerlerini, amaçlarını hatta varlıklarını sorgular hale geldiler.
Hadi bakalım hayırlısı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder