Ben kim miyim?

Bu bloğun sahibesi Nisan'ı, Elisa'yı, güneşli günleri, yemek masasi sohbetlerini, baharatçı kokularını, gökkuşağını, peynirin her çeşidini, damla sakızlı Türk kahvesini, psikolojiyi, taze ekmeğin ucundan koparmayı, semt pazarlarında gezmeyi, hayal kurmayı, dost sohbetlerini, radyo dinlemeyi, morali bozuk olanların neşelerini yerine getirmeyi, hayattan, sevgiden, olumludan, insan davranışından konuşmayı, anlatmayı ve öğrenmeyi seviyor!
Anne, eş, psikolog, çalışan, arkadaş, koç vs. vs..

3 Nisan 2012 Salı

Bana cenazeni anlat, sana kim olduğunu söyleyeyim!


Bugün faranjitim nedeni ile işe gitmeyip, bütün gün evde televizyon seyrettim.

Pek çok kanal Ekrem Bora'nın cenaze töreninden canlı yayın yapıyordu.

Buraya kadar olağan dışı bir şey yok. Bu kadar tanınan, sevilen her kişi gibi onun da kalabalık bir cenazesi vardı, kameralar oradaydı.

Ancak farklı olan yapılan konuşmaların içeriği, yaşanan duyguların samimiyetiydi. 
Pek çok kişi Ekrem Bora’nın onun hayatında bıraktığı izi, onun için önemini anlattı. Kendi jenarasyonundan meslektaşlarının yanı sıra Kıvanç Tatlıtuğ, Seren Serengil, Kerem Alışık gibi gençlerin öyle samimi itirafları oldu ki şaşırdım. 

Onun karizmasından, onlara ikinci bir baba gibi davranmasından, öğrettiklerinden bahsettiler, bunları anlatırken öyle bir hüzün, öyle bir samimiyet vardı ki cam ekranın karşısına kadar geçiyordu.

Ne güzel bir hayat yaşamış, ne çok dost edinmiş, ne çok insanın hayatına değmiş sevgili Ekrem Bora. Yaşarken bunu fark edememiştim. 

Cenazeler insanın nasıl bir hayat yaşadığının aynası oluyor. Ne kadar samimiyetle sevildiğinin, insanlarda nasıl bir iz bıraktığının, nasıl birisi olduğunun en güzel göstergesi.

Akan gözyaşlarının neleri anlattığı, giden kişinin yarattığı boşluğun ne kadar büyük olduğu önemli oluyor. 

Her ölüm erken ölümdür tabi ki. 
Ama bazıları giderken birilerinin hayatında o kadar büyük boşluklar yaratır ki, bunu cenazelerde açıkça görebilirsiniz.

Bazı insanlar vardır..değerlerini ancak hayatlarınızdan çıkıp gittiklerinde anlarsınız.. 

Yaşarken sizin hayatınıza kattıklarını anlamanız zordur.. ne zaman ki hayatınızdan giderler o zaman eksikliklerini anlarsınız. Böyle kişiler tuz gibidir hayatta.

Tıpkı bir gün tuzu hayatınızdan çıkarmak zorunda kaldığınızda bütün lezzetlerin yokolması gibi.. her gün yemeğin içindeyken tadını verenin o olduğunu anlamadığınız gibi..  tuzsuz yemek gibi.

Ne güzel Ekrem Bora’ya ki böylesine bir hayat yaşamış, böylesine sevilip sayılmış, bir yandan yaptığı işlerle binlerce insanın beğenisini kazanırken bir yandan da pek çok kişinin hayatına dokunmuş, tad vermiş.

Nasıl birisi olmak istediğinize henüz karar veremediyseniz, işe nasıl bir cenazenizin olmasını istediğinizi düşünerek başlayabilirsiniz?

Tıpkı Steve Jobs’ın Standford Üniversitesi’nde yaptığı ünlü konuşmasında anlattığı üçüncü hikaye gibi…

"On yedi yaşındayken, şöyle bir şey okumuştum:
“Her gününü, hayatının son günüymüş gibi yaşarsan, günün birinde haklı çıkarsın.”
Bu cümle beni çok etkilemişti ve o günden bu yana, yani 33 yıldır, her sabah aynaya bakıp, kendi kendime hep şunu sordum: “Eğer bugün hayatının son günü olsaydı, bugün (normalde) yapacağın şeyleri yapmak ister miydim?” Uzun süre art arda, “Hayır,” yanıtını verdiğimde, bir şeyleri değiştirmem gerektiğini anladım.
İnsanın kısa süre içinde öleceğini bilmesi, yaşantısına damga vuracak kararlar vermesi açısından büyük önem taşır. Çünkü her şey, tüm dış beklentiler, gururlar, küçük düşme ya da başarısızlık korkuları – tüm bunlar ölüm karşısında değerlerini yitirir, yalnızca ölümdür önemli olan.
Kaybedecek bir şeyler olduğu (tuzak) düşünceyi yok etmenin en iyi yolu insanın öleceğini hatırlamasıdır. Zaten çıplak ve savunmasızsın. Yüreğinin sesini dinlememen için hiçbir neden yok.

Hiç kimse ölmek istemez. Cennete gitmek isteyenler bile, oraya gitmek uğruna ölümü göze almak istemezler. Oysa ölüm hepimizin ortak sonu. Şimdiye dek hiç kimse ölümden kaçamamıştır. Bunun böyle de olması gerekir, çünkü ölüm hayatın en güzel icatlarından birisi. Hayat’ın değişim ajanı. Yenilere yer açmak için, eskilerden kurtulmanın tek çaresi. Şu an için yeni sizsiniz, ama günün birinde, üstelik pek yakında siz de eskiyecek ve aradan çıkarılacaksınız. Bu kadar acımasız olduğum için üzgünüm, ama gerçek bu.
Zamanınız kısıtlı, bu yüzden başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın. Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın. Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin. Ve en önemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun. Kalbiniz ve sezgileriniz ne yapmak istediğinizi bilirler. Bunun dışındaki her şey ikinci planda…"

2 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. "Her şey mümkün olsaydı ne olmasını isterdin?" sorusunu yaz ve dilediğin gibi, hiç bir sınır koymadan yanıtla, beyin fırtınası yap! demişti, yaşam koçu bir arkadaşım. İşe de yaradı bazı kısırdöngülerden çıkarabildi beni. Değiştirebileceğim başka şeyler de var hayatımda. Yakın bir zamanda "Hayatı kendin için yaşamalı, bağları koparmalı sana zarar verdiğini düşündüğün şeylerle" yazmıştım. ve şunları da... "İnsan kendini yaratmalı!, Dünyaya geldik bir şekilde , olmak istediğimiz insan olmaya çalışmak, o kadar zor olmasa gerek"... Bu satırları çok sevdiğim birine yazdım ve dolayısıyla kendime de... Çok beğendim yazınızı."Eğer bugün hayatının son günü olsaydı, bugün (normalde) yapacağın şeyleri yapmak ister miydim?” sorusu ihtiyacım olan soruydu belki de ve burada karşıma çıktı..:) Çok teşekkürler, sevgiler.

    YanıtlaSil